Adını ne çok duyar olduk otoimmun hastalıkların..! Oysa kısa zaman öncesine kadar hastalıklarımızın sadece adını biliyorduk ama hastalıklarımızın hepsinin ‘otoimmün hastalıklar‘ olarak ortak bir kökten geldiğini ‘çoğumuz’ bilmiyorduk. Peki o halde bağışıklık sisteminin vücudun kendi dokularına saldırması anlamına gelen otoimmün hastalıklar neden bu kadar yaygın ?
Aslında nedenleri çok uzakta aramamak gerekli. Zira bizi nihayetinde hastalıklarımızla tanıştıran olası ‘neden veya nedenler aslında hayatımızda gizli.
Çoğumuz genlerimize suç bulsak da aslında ‘genlerimiz değil asıl suçlu olan’. Zira fonksiyonel hekimlerin de her fırsatta belirttiği üzere genler duvardaki bir elektrik düğmesi gibidir. Siz düğmeye basmadıkça ışıklar yanmaz..! Hastalıklar da benzer şekilde çevresel tetikleyiciler olmadan aktive olmaz. Özetle genlerin hastalıklar üzerindeki etkisi düşündüğümüzden daha düşük aslında.
Otoimmün hastalıkların altında yatan nedenleri %80 gibi büyük bir bölümü ‘ÇEVRESEL FAKTÖRLER’den oluşuyor. Bu durumda atalarımızdan aldığımız genlerimizin aktive olması için uygun koşullar, tetikleyiciler olması lazım.
Otoimmün hastalıklar günümüz toplumunda `salgın` hastalık olarak anılıyor. Amerika’da 50 milyon üzerinde otoimmün hasta olduğu ve bunların da %75’ni kadınların (!) oluşturduğu belirtiliyor (*) Dr. Wentz kitabında otoimmün hastalıklara kadınların daha sık yakalanmasının nedenini kadın bedeninin dünyaya canlı getirmek gibi özel bir yeteneği olmasının onu çevresel risklere karşı çok daha duyarlı hale getirdiği` şeklinde yorumluyor. Aslında bu açıdan bakınca çok anlamlı geldi bana. Zira bağışıklık sisteminin aşırı müdahalesi özünde bir koruma, savunma iç güdüsünden kaynaklanıyor.
Otoimmün hastalıkların 100’un üzerinde farklı türü mevcut ve 10’larca farklı hastalığın da otoimmün unsurları olduğu düşünülüyor..! Türü ne olursa olsun otoimmün hastalıkların tümünde vücudu patojenlere (virüs, bakteri vs) karşı korumakta olan savunma sisteminin, geçirgen bağırsak, çevresel vd. etkenlere bağlı olarak kendi dokularına saldırması söz konusu.
Otoimmün hastalık vücutta herhangi bir veya birkaç organı hedef alabiliyor. Örneğin eklemleriniz, cildiniz, sindirim sisteminiz, kaş ve sinir sisteminiz bunlardan bir kısmı. Hastalıklar söz konusu saldırıdan etkilenen organa göre isimlendiriliyor. Örneğin saldırının eklem ve omurgaya yönelik olması durumunda `Romatizma`, tiroit bezine yönelik olması durumunda ise `Hashimoto` olarak adlandırılıyor (*)
Dünyada şu an en yaygın ve belirgin sağlık sorunu olmasına rağmen maalesef bu konuda en büyük eleştiri ise mevcut sağlık sisteminin ve tıp eğitiminin bu tür kronik hastalıkların tedavisinin gerektirdiği bütüncül formatta olmayışı. O nedenledir ki konvansiyonel tıp uzmanlarının organ odaklı (eklemler, tiroid bezi vb.) teşhis ve tedavileri otoimmun hastalıklarda yetersiz kalıyor ve malesef hastalığın ileri safhalarında ilaçlar da neticeyi değiştirmiyor..!
Bu noktada söz konusu açığı ise bütüncül tedaviye odaklı fonksiyonel tıp ve sağlık uzmanları kapatmaya çalışıyor. Otoimmün hastalıkların fonskiyonel/bütüncül tedavilerinde amaç hastalıkların altında yatan kök nedenlerin belirlenmesi, dolayısı ile bağışıklık sistemini fazla mesaiye zorlayan ve kendi dokularına saldırtan etkenlerin tek tek tespit edilmesi ve ortadan kaldırılması şeklindedir.
Otoimmün hastalıkların tıbbi anlamda tamamen tedavisi (cure) mümkün olmamakla birlikte hastalıkların remisyona sokulması, ilerlemesinin durdurulması ve belirtilerin ortadan kaldırılması mümkündür. Bunun için `risklerin/nedenler`in tek tek araştırılması ve ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Otoimmün hastalıklar Türk toplumda da oldukça yaygın ve birçok insan kelimenin tam anlamıyla acı çekerek yaşam kalitesi düşük şekilde ilaçlara bağlı yaşıyor. Ancak kendi kişisel görüşüm, buna en başta otoimmün tiroid Hashimoto (zira Türkiye’de oldukça yaygın ve normal karşılanan bir hastalık) olmak üzere birçok kişi de içinde bulunduğu durumu sorgulama gereği duymadan ilaçlarını alarak durumu kabulleniyor. Bu durum gerçekten üzücü geliyor bana.
Özellikle bundan birkaç yıl öncesine kadar ‘Hastalığın Nedir ?’ sorusuna ‘Hashimoto’ dediğimde sanki çok normal bir durumdan bahsetmişim gibi gayet normal karşılanıp ‘ Aaa Hashimoto mu? O bende de var ayol. İlaç alıyorum şu kadar Gr, iyiyim. Herşey normal!’ şeklinde tepkiler aldığım çok olurdu. Şimdilerde az biraz insanlar durumu daha iyi anlamaya başladılar gibi ancak yine de ne düzeyde olduğunu anlamak mümkün değil. En azından umuyorum artık insanlar Hashimoto ile hipotiroid arasındaki farkı biliyordur diye düşünüyorum. (OTOİMMÜN HASTALIKLAR YAZI SERİSİ DEVAM EDECEK)
Not – Yazı ilk defa 2017 tarihinde @elif.a.gurses Instagram sayfamda yayınlanmıştır.
KAYNAKLAR
- Mickey Trescott and Angie Alt (2016) `Autoımmüne Wellness Handbook
- Wentz Izabel (2017) Hashimoto’s Protocol: A 90-Day Plan for Reversing Thyroid Symptoms and Getting Your Life Back
Bir cevap yazın