Ve şimdilerde mutlu mesut bir köpek sahibi olarak hikayemi siz sordunuz, buyurun ben de anlatıyorum…! Umarım birilerine ilham olur..
Çoğumuzun geçmişten gelen veya sonradan kazanılmış çeşit çeşit korkuları var. Bunlardan biri de köpek korkusu. İnstagram aileme bir anket yaparak korkularını sormuştum. Ankette öne çıkan korkulardan (ölüm ve sevdiklerini kaybetme korkusundan sonra) biri de hayvan korkusu oldu. Hal böyle olunca ileri derecede köpek korkusu olan biri olarak 2020 yılında hayatımın en büyük kararını vererek bir köpek sahibi olmam, öncesinde ve sonrasında neler yaşadığımı sizlerin de talep üzerine paylaşmak istedim. Benim için de güzel bir arşiv olur diye düşündüm.
KORKU aslında çok derinlerde bir şeylere işaret eden sembolik bir dışa vurum ve yoğun bir duygu. Yani aslında basit bir duygu değildir KORKU. Altında binlerce şey yatıyor olabilir. Korkularımız zamanla sinir sistemimiz üzerinden beynimizde kodlandığı noktada bir kalıp referans noktası oluyor. Kalp ve beyin arasındaki iletişimin gizemlerini okuyup hayran kaldığım günden bu yana benim için bir uyanış oldu. Zira düşünülenin aksine kalbin beyne %90 oranında daha fazla sinyal yolladığını ve düşüncelerimizin de temelini aslında duygularımızın oluşturduğunu öğrendim ! Bu açıdan bakınca KORKU duygusu aslında kalben hissedilen yoğun bir duygu/sinyal ve bu yolla da beynimize işlenerek bir noktada kontrolümüzden çıkıyor.
Eğer siz de benim gibiyseniz belki de korkunuzun kök nedeniniz bilmiyor olabilirsiniz!? Genelde bir köpek saldırısı sonucu olduğu söylense de aslında bazı durumlarda (en azından benim hatırladığım bir saldırı yok) korkunun kaynağı bambaşka bir şey olabilir. Hatta enerji dünyasına göre korkunuzu atalarınızdan da miras alabiliyorsunuz. Çocuklukla beynimize kazınan kodlamalar (iyi niyetli de olsa tekrar eden kaygı yüklü uyarılar!), parantez aralarında kalp ağımıza takılan cümleler veya ‘zarar görme korkusu’ gibi buzdağının altında binlerce nedeni olabilir. Boşuna demiyorlar ‘Çocuk İnsanoğlunun Atasıdır !!’diye. Sonuna kadar katılıyorum..
KORKU GEÇMİŞİM
Köpek veya başka bir canlıdan korkma duygusunu yaşamayan birine bunu anlatmak öylesine zordur ki. Eğer benzer durumda olanlar varsa şimdiden söyleyeyim sizi çok iyi anlıyorum ! Zira neden öyle kafayı yercesine tepkiler verdiğimi değil yabancı insanlara kendi aileme bile yıllarca anlatamadım. Ve duymaktan en çok rahatsız olduğum cümle ‘Korkma birşey yapmaz!’ olurdu. İçimden ‘ Allahım yaaa nasıl anlatsam ki bu cümlenin benim için ne kadar anlamsız olduğunu’ diye geçirirdim. Özellikle de köpek sahiplerinin benim tepkilerime bıraktıkları o bakışların altında ‘zavallı kafayı yemiş olmalı !’ gibi düşünceler geçtiğine neredeyse eminim. Zira beni anlamaya çalışmak yerine ‘korkma’ diye ayak üzeri ayar çekmeye çalışırdı hepsi. Aslında iyi niyetli telkinler olsa da bunu korkusu ile yüzleşemeyen birine anlatmak imkansızdır..! En azından benim düzeyde bir korkuda bu imkansızdı. Bu laflara karnım toktu. İkna olamazdım…
KORKUYLA YAŞAMAK AÇIK HAVA HAPİSHANESİ GİBİ ÖZGÜRLÜĞÜN KEYFİNİ SÜREMEMEKTİ BENİM İÇİN !
Düşünebiliyor musunuz Türkiye’nin başkenti olan metropolde bir yaşam sürüyorsunuz. Yaşadığınız yer ODTÜ civarı ve ciddi bir köpek popülasyonu var. Her gece köpeklerin toplantıları ve sürüler halindeki havlamaları da zihninize tuz biber oluyor. Derken hayatınız yürümeden araba üzerinde (abartmıyorum hiç yürüyemez hale gelmiştim !) geçen bir hal alıyor. Arabadan inip bir yere geçerken bile gölgemden korkar hale gelmiştim. Yani anlayacağınız durum ciddi boyutta kontrolden çıkmıştı. Ancak bir o kadar da üzülüyordum bu duruma çünkü köpekler kuşlar ve atlardan sonra en sevdiğim canlı türüydü. Hele o sadakat duyguları ve sahiplerine olan sonsuz sevgi ve bağlılıklarını görünce içim erirdi. Ve içimden ‘Böyle ölürsem gözüm açık gidecek! ‘ diye düşünürdüm.
Bizim evde 3 çocuk arasında köpekten korkan tek çocuk benim. Hep sorardım aileme ‘Neden böyle oldum ? Ne oldu bana ?’ diye. Aklımda kalan tek anı 7 yaş civarı mahallede sürekli havlayan bir köpekten korkutulmam. Onun dışında kötü bir ısırılma anım da yok. Ancak ilginç olan (ama yine beni anlayanlar olacaktır eminim) korkumun tek nedeni ‘Beni ISIRIR !’ değildi. Yani kaldı ki ısırsa ne olur, canım çok da kıymetli değil derdim. Asıl anlamsız olan korkum sahipli hayvanların temelde sevgi gösterisi olan o kıpır kıpır hallerinin de ben de resmen bir panik atak etkisi yaratması olurdu. Yani sanırım ben bir köpeğin heyecanını, o hareketli hallerini kontrol edememekten de korkuyordum. Sokak köpeklerinden yaşadıkları olası travmalardan dolayı korkar ve temkinli olurum (hala) ama sahipli ve evcil köpeklerden korkmak, peki bu nasıl açıklanırdı ki ?
Allahım nasıl streslidir, nasıl güm güm atar insanın kalbi öyle. Hatta bir defasında ufak mesafede karşımdan bir köpek geldiğini görüp kendimi tanımadığım insanların aralarına girip kollarına yapışırken bulduğumu bile bilirim..!
PEKİ SONRA NE OLDU…!?
Gel gelelim anne olunca bu durum beni daha çok üzer oldu. Zira sorumluluk sahibi ve duyarlı bir anne olarak bu korkuyu oğluma bulaştırmaktan korkuyordum. Ancak ne yazık ki kendime engel olamadığım için oğlum da sürekli beni korkularımla gözlemlemek zorunda kalıyordu. Ve bu durum beni çok üzüyordu. Oysa tek çocuk olan oğlumun bir canlı ile kardeş olup bir canlı ile yaşamayı öğrenmesini çok arzu ediyordum. Peki nasıl olacaktı ?
Oğlum ilkokul yıllarında (her çocuk gibi) ‘köpeğimiz olsun!’ diye ciddi bir baskı yapmaya başladı. Amerika’da arkadaşlarının çoğunun köpek sahibi olduğunu ve kendisinin tek çocuk olduğu için bir köpeğin ona iyi geleceğini söyleyerek beni tam can evimden, kalbimden vuruyordu sürekli. Haklıydı ! ama annesi bu travmadan nasıl kurtulacağını bilemiyordu.
Oğlum 4. Sınıftayken bir okul çıkışı arabada yine aynı konu gündeme geldi. O zamanlar günlük muhabbet döner ve ben ‘oğlum benim önce terapi almam gerek’ der ötelerdim. O gün arabada aklıma bir fikir geldi ve dedim ki ‘ Hadi sen benim şu cep tlf al ve bana bir video çek. Benim için terapi olsun. Terapi et beni bakayım. Ben de videoyu dinler dinler belki iyileşirim!’ dedim. Ve normalde kameralardan hiç hoşlanmayan çocuk aldı eline telefonu ve bana yaşından beklenmeyecek cümlelerle telkin videosu çekti.
‘Anne aslında sen değil vücudun köpekten korkuyor. Vücudun ve zihnin aynı şey. Eğer sen vücuduna söz dinletirsen sorun kalmayacak. Unutma eğer sen kendine güvenmezsen tüm dünya güvense de başaramazsın! Bunu yaparsın biliyorum!!’
Hayyy Allahım bu çocuk neler diyor dedim aradan geçen yıllar sonunda bu yıl (2020) karşıma bu video tesadüfen çıkınca gözyaşlarımı tutamadım. Ve sen Elif. Sen bu cümleleri bile bir kenara bıraktın ve yoluna devam ettin öyle mi dedim. Ve biricik oğlunu bu duygudan mahrum bıraktın…! İşte o gün oldu ne olduysa ve ‘TAMAM’ dedim!!!!
BÖYLE BİR KARARI NASIL KARAR VERDİM !!
2020 hepimiz için zor bir yıl oldu. Yüzyılda bir olan birşey bizlere denk geldi ve dünyayı sarar ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan bir virüs (Covid19) ile sarsıldık. Ve virüs bizi sadece varlığı ile hasta etmedi aynı zamanda virüsten uzak kalmaya çalışırken dört duvar arasında sıkışan ruhlarımız da zarar gördü.
Dedim ‘bu iş olacaksa şimdi herkes evdeyken olacak’ dedim. Zira benim bu işi tek başıma başarmam ve bir köpekle evde tek başına kalmaya alışmam başka türlü mümkün olamazdı diye düşündüm. Ve oğlumu şaşkınlık içinde bırakarak ‘TAMAM ! Eğer babam da okeyse ve siz bakacaksanız ve bana baskı yapmayacaksanız, olur!’ dedim. İkisi de şoklarda. Zira şu cümleyi kurmak 7 yılımı almıştı. Korkum ise ömrümü….
VE MACERA BAŞLADI
TAMAM dedim ama peki ya sonra ? Dedim siz köpek araştırın (cinsi, huyu suyu, özellikleri vs) ben de kendime terapi bulayım bu arada. Ancak benim bazı kriterlerim var dedim. Köpek ‘iyi huylu olsun ! (nasıl bir kriterse), dişi olsun, küçük olsun, tüyleri iki renk olsun…! Hahaaha bunları duyan eşim ‘Eee desene biz yine birşey yapmayacağız. Oldu canım başka isteğin var mı ? dedi. Hatta bana ‘peki olası bir durumda hangi kriterin olmazsa olmaz, hangisinden vazgeçersin! Diye sordu ben de ‘Hiçbiri’’dedim. Aslında o noktada ikisinin de umutlarını kırmışım, öyle söylediler..
Bu arada ufak bir açıklama. Bu süreçten önce barınaklara da gidip köpek bakmayı denedik ama benim durumumda birisi için barınaktan köpek sahiplenmek imkansız göründü. Zira köpeklerin bir geçmiş ve olası travmaları olabilirdi ve benim bu durumu idare edebilecek bir ruh halim yoktu. O yüzden barınaklardan sahiplenme işine giremedik ! Eğer öncesinde bir köpek bakım tecrübem olsaydı kesinlikle bu yolu denerdim.
Bizimkiler sonunda alerjik olmayan ve tüy dökmeyen sevimli bir tür olan Labradoodle’da karar verdi. Ben de ‘mini boy’ olması koşulu ile (3 boyları var ve en büyükleri ciddi büyük) tamam dedim ve üretici aramaya başladık. Burayı kısa keseyim. Sonunda bir üreticide karar kıldık ve oğlumun da isteği ile kaporamızı yatırıp ne beklediğimizi bile bilmeden beklemeye başladık. Zira anne babalar önceden belli değil (doğal çiftleşme oluyor) ve sırada kaç bekleyen var o da belli değil. Zira pandemi dönemimde evcil hayvanlara ilgi o kadar artmış ki açıkcası bizim de şansımız çok varmış gibi gelmedi bana 2-3 hafta bekleyiş sonunda eşimden devralarak üreticiye mail attım.
Sevgili Üretici, biz size kapora yatırdık bekliyoruz ama ne kadar bekleriz, durumumuz nedir ? Bu bizim ilk köpek yavrumuz olacak çok heyecanlıyız !’ diye duygu yüklü bir bayansal eposta attım. Ve anında beklenmedik bir geribildirim !
Sevgili Aile, bu çok nadir olur ama eğer ilgilenirseniz elimizde bir yavrumuz var. Aslında kardeşlerin en iyisi olarak seçip kendimize ayırmıştık ama iş yoğunluğundan vermeye karar verdik! İlgilenirseniz bugün bize dönün, 2 gün içinde de gelip teslim almanız gerek !!
Eyvahhhhhh…. Dedim. Doğru mu okuyorum ben bu mesajı. Yavru hazır ilgilenirseniz diyor. Ama ben daha terapi olmadım ki…. Diye ekrana boş boş bakmaya başladım. Bizimkilerde anında heyecan bende ise panik tavan yaptı…Söz verdim, şu aşamda nasıl sözümden dönerim…Allahım ben ne yaptım, yapacağım!!! Derken yavrunun fotoğraf ve bilgilerine bir baktım ben de 2. Bir şok dalgası. Sanki yaradan sözlerimi duymuş gibi tek tek sıraladığım tüm özellikleri taşıyan bir yavru. Bir de yetmez gibi sırtında kahverengi tükler arasından beyaz tüylerle bir ‘E harfi’..Dedim evren bu bebeği resmen paketlemiş yollamış. Ve 2 gecede karar verip kendimizi üreticinin yaşadığı şehre doğru yolda bulduk (4 saat tek yön)
KORKU İLE YÜZLEŞME VAKTİ GELDİ
Allahım yol boyunca kalbim ağzımda. Şimdi biz buraya 3 kişi gidiyoruz 4 kişi döneceğiz. Ya sonra ?
Korkuyla baş etmek için öncelikle bitkisel homeopathic desteklere yöneldim. Bach Çiçekleri Remedileri arasında ‘ MIMULUS’un bu konuda destek olacağını düşünerek yanıma aldım ve kullanmaya başladım. MİMULUS korkularla yüzleşmeye yardımcı oluyor ve cesaret veriyor. Yanı sıra stres için de yine Bach çiçeklerinin Rescue Remedy spreyini kullandım.
Sanırım bunlar işe yaramış olacak ki yol boyunca ‘nasıl başlarsan öyle gider, korkuna yenik düşmemelisin!’ telkinlerinin de etkisi ile zaten minnacık (9 hafta) olan savunmasız yavruyu görünce hemen kucağıma aldım. Eşim de bana ‘İçindeki Anneyi Çıkar !’ deyip durdu. Yani özetle ilk buluşmamız korktuğum gibi olmamıştı. Ancak evde durumlar hızla değişecekti.
Eve geldiğimiz ilk birkaç gün herkes mutlu mesutken devam eden birkaç gün sonra hepimiz şoklarda. Bizimkiler beklenmedik bir mesai ile yorgun düştü ve sevinçlerinin yerini kaygı almaya başladı. Benim ise korkularım tırmanışa geçti. Derken hepimizde bir ruh dalgalanması.
Köpek sahibi arkadaşlar yeni sahiplenenlere ders vermekten bıkmış olmalı ki kimseyle de uzun uzun konuşma fırsatım olmadı. Ancak aralarından bir kaçının verdiği ‘meraklanma lohusalık gibidir yavru köpeğin ilk günleri ama zamanla hafifleyecek’ telkini bile içimizi biraz rahatlattı. Ancak devam eden günler de eşim sabah mesailerinden yılmaya (çiş eğitimi vs) oğlum ise ‘ben ne yaptım ? Ona karşı sorumlu hissediyorum ancak derslerim var, sen de korkuyorsun. Babam da bıkarsa ben ne yapacağım ! diye geceleri ağlamaya başladı.
Bana gelince ben de kendimi bir odaya kapattım. Evet doğru okudunuz. Evde hapsoldum. Kendi kontrollü yaklaşmalarım dışında karşıma birden çıkmasına hazır değildim çünkü. Birkaç defa koridorda karşıma çıkıp heyecanla bana koşunca kendimi yatakların tepelerine atlarken buldum. Ancak hayvan bu her gün büyüyor. Onun da yataklara zıplamaya başlaması hiç uzun sürmedi. Kaçacak yerim de kalmadı. İtiraf ediyorum o gecelerde ben de kaygıdan yatakta sessiz sessiz ağlıyordum. Ve ‘Sanki işin az gibi bir de köpek sardın başına, aferin’ diyordum. Zira artık ev düzeni diye birşey kalmamıştı. Her şey her yerde…ben ise bir odada tutsak…!
Yok bu böyle olmayacak..Kesinlikle onunla her gün vakit geçirmeliyim. Ve kalbime ve beynime kazınan verileri yenileri ile değiştirmeliyim dedim. Aslında durum bundan ibaretmiş gerçekten !
Tekrar eden duygular ve korkular zihne kazınıyor. Onları silmenin tek yolu o yolları gitmeyi bırakıp yeni yollar (nöronlar) ve yeni bilgiler edinmek. Duygular ve kalp öğrenince beyin de kalpten aldığı yeni verileri eskilerle değiştirmeye ve yeni sinir yolları oluşturmaya başlıyor. Derken kalp beyin ortaklığında ezber bozulmaya başlayınca aslında bir aracı olan vücut da yeni enerji sinyalleri ile çalışmaya başlıyor.
KORKU’nun işleyiş mekanızmasından biri de ‘BİLİNMEZLİK’. İnsan bilmediğinden korkuyor. Beden kalp ne derse onu dinliyor. Kalp ise duyguların enerjisi ile enerji yayıyor. Ve en ilginç yanı da köpekler kalpten çıkan bu enerji dalgalarını sezen özel canlılar. Yapılan araştırmalar köpeklerin ve atların insan kalp ritmi değişkenliği ile senkronize olduğunu göstermiş. Yani aslında sizin beden (ve kalp dilinizi) yani enerjinizi okuyorlar. Müthiş değil mi ?
Yani demem o ki korkuyu yok etmenin 1. koşulu korkuya sahip çıkmamak. Zira sen sahiplendikçe düşüncelerin duyguların duyguların ise beden dilin oluyor. Ama biliyorum bu da zor. Ancak eğer ‘TANIMAK İÇİN YETERİNCE ZAMAN GEÇİRİRSENİZ’ gözleriniz de veri topluyor ve o canlının (yavru) davranışlarının ve vücut dilini de çözüyorsunuz. Zaman alıyor ama mucize gibi birşey gerçekten oluyormuş. Gün gün, zaman içinde karşılıklı öğreniyorsunuz. Herşey adım adım siz anlamadan oluyor.
Haftalar / Aylar (6 ay) süren aşamalar şöyleydi; (ve ben her birinden deli gibi korkuyordum!)
- Önce kendimi kapattığım odadan çıktım ama yavruya belirli bir oda tahsis ettik. Bu kısım ona yavaş yavaş alışmama imkan verdi.
- Evde ayakkabı giymeye başladım zira ayaklarıma bulaşması fikri stres ediyordu. Ayakkabı bana bir koruma alanı oluşturdu.
- Sonra gün içinde cesaretimi toplayıp odasında bizimkilerle vakit geçirip gözlem yapmaya ve yaklaşmaya başladım.
- Derken elimden yemek almasına izin verdim. Çok da hoşuma gitti. Zira yemek varsa zaten aklı fikri yemekte oluyor.
- Cebimde atıştırmalıklarından taşımaya başladım. O zaman kendimi daha güvende ve patron gibi hissediyordum. Bu arada bizimkiler de online bir eğitim programı üzerinden dersleri takip ederek her gün Mia’yı (kızımızın adı) eğitmeye başladılar. Gerçekten çok etkileyici bir hızla öğreniyorlar. Çişini bahçeye yapmayı ilk birkaç günde öğrendi ki bu büyük bir aşamaydı. Ancak bu süreçlerde ben hiç destek olamadım.
- Bu arada ben de korku için daha ne yapabilirim diye araştırırken instagramdan iki arkadaş gönüllü yardım eli (güzel kalpli insan) uzattı bana ve dilersen sana Theta Healing seansı yapalım dediler. Her ikisi ile de birer seans Theta yaptım. Çok etkileyici ve ilginç tecrübe oldu benim için. Kesinlikle denemenizi tavsiye ederim.
- Öncesinde akupunktur seansında da duygular üzerinde çalışmıştık. Sonra benzer bir prensiple el üzerindeki acupressure noktalarını konu alan SU-Jok ile ‘duygular’ çalışmasına katıldım. Ellerdeki korku ile ilgili noktaya renk ve baskı ile (mudralar) meditasyon yaptım.
- Bence duygularıma ve içimdeki çocuğa da en iyi gelen pratiklerimden biri olan YOGA‘nın da duygusal şifalanmamda katkısı çok büyük. Yoga’ya fiziksel bir pratik gözüyle bakmayı keseli uzun zaman oldu. Zira sadece bedenime değil bedenim üzerinden zihnimde ve duygularımda yaptığı değişimler gerçekten müthiş. Yoga sayesinde daha yakından tanıdığım içimdeki güç, NEFES de korkularımın yönetiminde önemli bir araç oldu.
- Derken elimden yemek vermeler, ardından yavaş yavaş sakinken dokunup okşamalara başladım. Benim için bir dönüm noktası da onu çocuk gibi görmeye başlamak oldu. Evet aynen sevinince oradan oraya koşturan mutlu çocuklar gibi köpekler. O kuyruk heyacanlanınca bir o yana bir bu yana sallanıyorsa keyfim yerinde demek.
- Bir de bizim yavru kız çok bir çekirge kılıklı çıktı. Sevgisini zıplaya zıplaya gösteriyor. Ve ben önceleri çığlık attığım bu zıplamalara tepki vermemeye ve onların vücut dillerini anlamaya başladım. Bence bu da önemli bir aşama. Aynen bir insan canlısı ile de yeterince zaman geçirdikçe birbirinin dilinden anlıyorsun, o misal zamanla köpeğin de bir vücut dili olduğunu anlar hale geliyorsun.
- Derken araba içi gelişmeler kaydettim. Önceleri ön yan koltukta aradaki kapağı açarak kendimi beklenmedik yakınlaşmalardan koruyordum. Araba yolculuğu biraz stresli oluyordu. Ancak ne olduysa dilini çözdükçe ve birbirimize güven duymaya başladıkça o buz da zamanla çözüldü. Artık arkadan öne uzandığında keyifle bakışır olduk. Ve son olarak arka koltuğa da geçtim ya dedim bu iş oluyor…
- Ev içindeki en son aşamalarımız ise odalarda serbest dolaşırken paniklememek ve ve çişi gelince dışarı çıkarmak için tasmasını kendim takıp hatta poposunu silebilmek oldu..
HANGİ TERAPİLER FAYDALI OLUR?
Bu tür konularda psikoterapi ve aklıma gelen, faydalanılabilecek diğer destek terapiler sırasıyla;
- CBT – Bilişsel Davranış Terapisi
- EMDR
- EFT – Duygusal Serbestleşme Terapisi
- Hipnoz
- Homeopathy
- Akupunktur, Acupressure
- Aromaterapi
- Yoga, Meditasyon
Ve BUGÜNE DÖNERSEK….
Yeni yıl öncesi (19 Aralık 2020) bebeğimiz sözleşme gereği kısırlık ameliyatı oldu. Ve ameliyat için hastaneye girdiğinden çıkıncaya heyecan ve kaygı ile haber bekleyen bir anne gibi çıkmasını bekledim. Ve hepimiz onu öyle ağrı içinde sessiz (bizi görünce kuyruk havalanmış) görünce anladık ki artık o bizim bir EVLADIMIZ !!!! KIZIMIZ MİA
Bence bu evrende bize tanınan süreyi bir canlıyla paylaşmanın ayrıcalığını tüm insanlar yaşamalı. Dilerim bu hikaye seven ama korku duygusu ile baş edemediği için köpek sahibi olamayanlara ilham olur.
Ve dilerim insan canlısı bir uyanış yaşar ve diğer canlılara fiziksel ve duygusal işkencelere bir son verir ! Zira hepimiz birgün toprak olacağız. Mühim olan insanca ve merhametle severek, canlılara şefkat göstererek bu evrene güzel anılar bırakarak veda etmek.
Son söz;
Anneciğim sonsuz evrenden beni görüyor ve benimle yine gurur duyuyordur eminim. Zamansız kaybı içimde kapanmaz bir yara açsa da kızıma her dokunduğumda annemin saçlarını okşadığımı hayal ederek teselli buluyorum.
Fatma Meltem
Çok teşekkür ederim bilgilendirip yüreklendirdiniz. Umarım o gayret ve azmi bir an önce bende gösteririm. Artık çocukkarıma daha doğrusu artık genç oldular, gülünç görünmem.
Elif Gürses
Gülünç görünmek şeklinde düşünmeyin lütfen. Zira korkular aslında ciddiye alınması gereken önemli duygular. Vücutta hastalık yapmaması için çalışmalıyız. Önce niyet etmek ile başlıyor herşey ve kafaya koyup yapmakla. İnsan sadece düşünerek pratik yapamıyor.
Ayse
Bu kadaf cesurca paylasgiginiz icin cok tesekkurler elif hanim
Elif Gürses
Faydalı olduysa memnun olurum.